Tükendi
Gelince Haber VerRasûlullah (s.a.v) Efendimizi âlemlere rahmet olarak gönderen ve bizleri Ona ümmet eyleyen Cenâb-ı Hakka nihâyetsiz hamd ü senâlar olsun!
Allahın dînini en güzel şekilde tebliğ ve tebyîn eden ebedî kurtuluşumuza vesîle olan ve âlemlere nûr saçan bir kandil kılınan Nebiyy-i Ekrem Efendimize sonsuz salât ü selâm olsun!
Hadîs ilmi bütün yakînî ilimlerin başı dînî ilimlerin dayanağı ve esâsıdır. Dînî ilimlerin ikinci kaynağı olması bakımından Kurân-ı Kerîmden sonra en mühim ilimdir. Kurân-ı Kerîmi tefsir ve beyân eder.
Hadîs-i şerîfler karanlıkları aydınlatan ışıklar hidâyete götüren yol işâretleri ve her tarafı aydınlatan dolunay mesâbesindedir. Kim onlara boyun eğer muhâfaza eder ve şuuruna varırsa doğruyu bulur hidayete kavuşur ve kendisine pekçok hayırlar ve lûtuflar ihsân edilir. Kim de hadîs-i şerîflerden yüz çevirir ve onlara sırt dönerse azar ve boşluğa düşer; zarar ve ziyânını artırmaktan başka bir şey yapmaz. O Yüce Peygamber r yerine göre bazı şeyleri yasaklamış bazı şeyleri emretmiş; îkâzlarda bulunmuş müjdeler vermiş temsiller getirmiş ve nasihatlarda bulunup hatırlatmalar yapmıştır. Bu hâliyle hadîs-i şerifler ve Sünnet-i Seniyye en az Kurân kadar mühimdir.
İslâmî ahkâmın bilinmesi için hadis bilgisi zarûrîdir. Yani şerî esasları ve hükümleri öğrenebilmek için Rasûlullah r Efendimizin Sünnetinden başka bir yol yoktur. Maslahatlar ise tecrübe sâdık nazar istintaç gibi yollarla da öğrenilebilir.
Her asırda ıslahatçıların ümmetin gidişâtını değerlendirmek ve sapmaları tesbit etmek için kıstas olarak mürâcaat edecekleri vazgeçilmez asıl (temel ölçü) hadîs-i şerîfler ve Sünnet-i Seniyyedir. Îtidâl hâli ancak Sünnet vâsıtasıyla korunabilir. Eğer Sünnet yolu terkedilir nebevî irşadlara sırt çevrilirse ümmet ifrat ya da tefrîte düşer denge bozulur. "Muhakkak ki sizin için Allah Rasûlünde pek güzel bir örnek vardır!" âyet-i kerimesiyle bizlere takdim edilen fiilî örneğin ihmâl edilmesi dînî hükümlerin hayata tatbîkini imkânsız kılar.
Hz. Ömer t şöyle buyurur:
"Bazı insanlar gelip Kurândaki müteşâbih âyetleri öne sürerek sizinle tartışacaklar. Onlara karşı hadis-i şerîf ve Sünnet-i Seniyye ile mücâdele edin! Zîrâ ashâb-ı sünen yani hadîs-i şerifleri bilen kişiler Allahın kitâbını en iyi bilen kimselerdir." (Dârimî Mukaddime 17/121)
Hevâ ehli sapık fırkalardan bir grup Ali bin Ebî Tâlib t ile tartıştı. İbn-i Abbâs v ona:
"-Ey Ebül-Hasen Kurân-ı Kerîm veciz bir kitap olup pekçok mânâyı aynı anda ihtivâ ettiği için herkes kendi anlayışına göre delil getirebilir. Sen bir âyet okursun onlar da başka âyetler okurlar. Onlarla Sünnetten delil getirerek tartış! Zîrâ onlar Sünnet adına yalan söyleyemezler!" dedi.
Diğer bir rivâyete göre Ali bin Ebî Tâlib t İbn-i Abbâs vyı Hâricîlere göndermiş ve ona şöyle buyurmuştur:
"-Onlara git ve kendileriyle tartış! Ancak onlara Kurândan delil getirme! Zîrâ o çok yönlüdür. Onlarla Sünnetten delil getirerek tartış!" (Süyûtî Miftâhul-cenne s. 59)
Kurân özlü ve mûcizevî bir kitap olduğu için çok yönlüdür. Bu sebeple zayıf akıllı insanlar da kendilerine göre âyetleri anladıklarını zannedebilirler. Onlara âyet-i kerimenin hakîkî mânâsını anlatmak imkânsız hâle gelir. Sünnet-i Seniyye ise Kurânın tefsiri olduğu için son derece açık ve nettir. Onu herkesin kendi anlayışına göre sağa sola çekmesi bir kaçış yolu bulması çok zordur. Bu sebeple sapık fırkalar ilk olarak hadîs-i şerîflere Sünnet-i Seniyyeye ve ashâb-ı kirâma saldırırlar. Onları îtibarsız hâle getirdiklerinde Kurân-ı Kerîme kendi hevâ ve heveslerine göre rahatça mânâ yükleyebileceklerini düşünürler.
Eyyûb es-Sahtiyânî g şöyle buyurur:
"Bir kişiye Sünnetten bahsedildiğinde o: «Bırak bunları sen bize Kurândan haber ver!» (Diğer bir rivâyette) «Sen bize Kurânla cevap ver!» derse bil ki o kişi kendisi sapıtmış olduğu gibi insanları da saptırmaktadır."
İmâ
Rasûlullah (s.a.v) Efendimizi âlemlere rahmet olarak gönderen ve bizleri Ona ümmet eyleyen Cenâb-ı Hakka nihâyetsiz hamd ü senâlar olsun!
Allahın dînini en güzel şekilde tebliğ ve tebyîn eden ebedî kurtuluşumuza vesîle olan ve âlemlere nûr saçan bir kandil kılınan Nebiyy-i Ekrem Efendimize sonsuz salât ü selâm olsun!
Hadîs ilmi bütün yakînî ilimlerin başı dînî ilimlerin dayanağı ve esâsıdır. Dînî ilimlerin ikinci kaynağı olması bakımından Kurân-ı Kerîmden sonra en mühim ilimdir. Kurân-ı Kerîmi tefsir ve beyân eder.
Hadîs-i şerîfler karanlıkları aydınlatan ışıklar hidâyete götüren yol işâretleri ve her tarafı aydınlatan dolunay mesâbesindedir. Kim onlara boyun eğer muhâfaza eder ve şuuruna varırsa doğruyu bulur hidayete kavuşur ve kendisine pekçok hayırlar ve lûtuflar ihsân edilir. Kim de hadîs-i şerîflerden yüz çevirir ve onlara sırt dönerse azar ve boşluğa düşer; zarar ve ziyânını artırmaktan başka bir şey yapmaz. O Yüce Peygamber r yerine göre bazı şeyleri yasaklamış bazı şeyleri emretmiş; îkâzlarda bulunmuş müjdeler vermiş temsiller getirmiş ve nasihatlarda bulunup hatırlatmalar yapmıştır. Bu hâliyle hadîs-i şerifler ve Sünnet-i Seniyye en az Kurân kadar mühimdir.
İslâmî ahkâmın bilinmesi için hadis bilgisi zarûrîdir. Yani şerî esasları ve hükümleri öğrenebilmek için Rasûlullah r Efendimizin Sünnetinden başka bir yol yoktur. Maslahatlar ise tecrübe sâdık nazar istintaç gibi yollarla da öğrenilebilir.
Her asırda ıslahatçıların ümmetin gidişâtını değerlendirmek ve sapmaları tesbit etmek için kıstas olarak mürâcaat edecekleri vazgeçilmez asıl (temel ölçü) hadîs-i şerîfler ve Sünnet-i Seniyyedir. Îtidâl hâli ancak Sünnet vâsıtasıyla korunabilir. Eğer Sünnet yolu terkedilir nebevî irşadlara sırt çevrilirse ümmet ifrat ya da tefrîte düşer denge bozulur. "Muhakkak ki sizin için Allah Rasûlünde pek güzel bir örnek vardır!" âyet-i kerimesiyle bizlere takdim edilen fiilî örneğin ihmâl edilmesi dînî hükümlerin hayata tatbîkini imkânsız kılar.
Hz. Ömer t şöyle buyurur:
"Bazı insanlar gelip Kurândaki müteşâbih âyetleri öne sürerek sizinle tartışacaklar. Onlara karşı hadis-i şerîf ve Sünnet-i Seniyye ile mücâdele edin! Zîrâ ashâb-ı sünen yani hadîs-i şerifleri bilen kişiler Allahın kitâbını en iyi bilen kimselerdir." (Dârimî Mukaddime 17/121)
Hevâ ehli sapık fırkalardan bir grup Ali bin Ebî Tâlib t ile tartıştı. İbn-i Abbâs v ona:
"-Ey Ebül-Hasen Kurân-ı Kerîm veciz bir kitap olup pekçok mânâyı aynı anda ihtivâ ettiği için herkes kendi anlayışına göre delil getirebilir. Sen bir âyet okursun onlar da başka âyetler okurlar. Onlarla Sünnetten delil getirerek tartış! Zîrâ onlar Sünnet adına yalan söyleyemezler!" dedi.
Diğer bir rivâyete göre Ali bin Ebî Tâlib t İbn-i Abbâs vyı Hâricîlere göndermiş ve ona şöyle buyurmuştur:
"-Onlara git ve kendileriyle tartış! Ancak onlara Kurândan delil getirme! Zîrâ o çok yönlüdür. Onlarla Sünnetten delil getirerek tartış!" (Süyûtî Miftâhul-cenne s. 59)
Kurân özlü ve mûcizevî bir kitap olduğu için çok yönlüdür. Bu sebeple zayıf akıllı insanlar da kendilerine göre âyetleri anladıklarını zannedebilirler. Onlara âyet-i kerimenin hakîkî mânâsını anlatmak imkânsız hâle gelir. Sünnet-i Seniyye ise Kurânın tefsiri olduğu için son derece açık ve nettir. Onu herkesin kendi anlayışına göre sağa sola çekmesi bir kaçış yolu bulması çok zordur. Bu sebeple sapık fırkalar ilk olarak hadîs-i şerîflere Sünnet-i Seniyyeye ve ashâb-ı kirâma saldırırlar. Onları îtibarsız hâle getirdiklerinde Kurân-ı Kerîme kendi hevâ ve heveslerine göre rahatça mânâ yükleyebileceklerini düşünürler.
Eyyûb es-Sahtiyânî g şöyle buyurur:
"Bir kişiye Sünnetten bahsedildiğinde o: «Bırak bunları sen bize Kurândan haber ver!» (Diğer bir rivâyette) «Sen bize Kurânla cevap ver!» derse bil ki o kişi kendisi sapıtmış olduğu gibi insanları da saptırmaktadır."
İmâ