Tükendi
Gelince Haber VerEfendim; "Hakka Adanmış GENÇLİK" adlı eserinizde vermek istediğiniz mesaj nedir? Bu eserin yazılış gâyesini kısaca îzah eder misiniz? İnsanoğlu ilâhî imtihana tâbî bir varlık olduğu için hayra da şerre de istîdatlı olarak yaratılmıştır. Yani hepimizin fıtratında "fücûr"a da "takvâ"ya (iyiliğe de kötülüğe) meyil vardır. Hazret-i Mevlânâ bunu şu teşbihle îzah eder: "Ey Hak yolcusu! Gerçeği öğrenmek istiyorsan; Mûsâ da Firavun da ölmediler; bugün senin içinde yaşıyorlar senin varlığına gizlenmişler senin gönlünde savaşlarına devam ediyorlar! Bu sebeple birbirine düşman olan bu iki kişiyi kendinde araman gerekir!" Dolayısıyla insanın iç âlemi iyilik ve kötülüğün rûhâniyet ve nefsâniyetin mücâdelesine sahne olan bir harp sahası gibidir. Bu harpte takvânın fücûra gâlip gelebilmesi kişinin güzel bir mânevî terbiyeden geçmesine bağlıdır. Bunun içindir ki Rabbimiz insanlık tarihindeki en büyük insan terbiyecileri olan peygamberleri göndermiştir. İnsan hayatına rehberlik edecek olan ilâhî hakîkatlerin kendisine bildirilmesine ve hatırlatılmasına yaratılışı bakımından muhtaç olduğu içindir ki; "Din nasihattir." buyrulmuştur. (Müslim Îmân 95) Bütün peygamberler ve peygamber vârisi âlim ve ârif zâtlar tebliğ ve irşadlarıyla insanı maddî-mânevî kötülüklerden arındırarak onu ebedî hüsrâna uğramaktan kurtarmaya çalışmışlardır. İnsan ömründe bu nasihatlerin en fazla gerekli olduğu devir ise hiç şüphesiz ki "gençlik"tir. Zira gençlik nefsânî arzuların âdeta tuğyan hâlinde bulunduğu bir mevsimdir. Ayrıca hayata yön vermek için de en müsait dönem yine gençliktir. Bu gerçekten dolayı ecdâdımız; "Ağaç yaş iken eğilir." demişlerdir. Genç nesiller mensubu oldukları milletlerin âdeta istikbâlini gösteren bir ayna gibidir. Zira her devrin gençliği kendi karakterine uygun enerjisini harcayabileceği ayrı bir heyecan iklîminde yaşar. Yani her millet gençliğinin his ve fikir dünyasına göre şekil alır. Eğer bir millette gençler güçlerini mâneviyat ve fazîlet yolunda sarf ediyorlarsa o milletin istikbâli parlak demektir. Fakat bunun aksine gençlik bütün enerjisini nefsâniyete süflî arzulara ve kaba kuvvete râm ediyorsa târihî misâllerle sâbit olduğu gibi o milletin âkıbetı hezimettir. Doğuştan sosyal bir varlık olan insanoğlu hayatı boyunca çevresindeki bütün varlıkların ve hâdiselerin -müsbet veya menfî- tesir bombardımanı altındadır. Fakat -maalesef- günümüzde mânevî bir "fetret devri" yaşanmaktadır. Yani zamanımız insanları kuşatan şartlar bakımından onların temâyüllerini hakka hayra ve takvâya yönlendirmek yerine; daha çok şerre bâtıla ve nefsâniyete sürüklemektedir. Medya internet kötü arkadaşlar kapitalist ve materyalist sistemlerin egoizmi körükleyen telkinleri ve benzeri nice menfîlikler bilhassa şahsiyet ve karakterinin teşekkül devresinde bulunan gençliği derinden yaralamaktadır. Nitekim RTÜK tarafından verilen bir beyânatta çeşitli araştırmaların neticelerine temas edilerek gençlerin bir yıl zarfında ortalama 900 saati okulda 1200 saati ise TV başında geçirdiği ifâde edilmiştir. Maalesef mânevî boşluk içinde bırakılan gençler anne-babalarından ziyâde televizyonun menfî filmleri ve internetin zararlı sitelerinin çocuğu olmakta onlara tesir noktasında âilelerin biyolojik bağının neredeyse hiçbir hükmü kalmamaktadır. Yine gençlik çağın modalarının peşinde âdeta kumandası başkasının elinde bulunan bir robot gibi şuursuzca sürüklenmektedir. Bu ve benzeri tablolar karşısında anne-babaların feryatları da bir fayda vermemektedir. Yine yeterli ve doğru bir mânevî eğitim alamamış olan nice gençlerimiz tıpkı selde sürüklenen âvâre kütükler misâli tefekkürsüz mâneviyatsız ve aslından habersiz şekilde ziyan olup gitmektedir. Diğer bir ifâdeyle bu hâl pırıl pırıl menbâ sularının aslî mecrâsı değiştirildiği için çöllerde yok olması veya kirli sulara karışarak sâfiyetini kaybetmesine benzemektedir. Ülkemizde 1839 Tanzimat Fermânının îlânıyla başlayan İslâmdan uz
Efendim; "Hakka Adanmış GENÇLİK" adlı eserinizde vermek istediğiniz mesaj nedir? Bu eserin yazılış gâyesini kısaca îzah eder misiniz? İnsanoğlu ilâhî imtihana tâbî bir varlık olduğu için hayra da şerre de istîdatlı olarak yaratılmıştır. Yani hepimizin fıtratında "fücûr"a da "takvâ"ya (iyiliğe de kötülüğe) meyil vardır. Hazret-i Mevlânâ bunu şu teşbihle îzah eder: "Ey Hak yolcusu! Gerçeği öğrenmek istiyorsan; Mûsâ da Firavun da ölmediler; bugün senin içinde yaşıyorlar senin varlığına gizlenmişler senin gönlünde savaşlarına devam ediyorlar! Bu sebeple birbirine düşman olan bu iki kişiyi kendinde araman gerekir!" Dolayısıyla insanın iç âlemi iyilik ve kötülüğün rûhâniyet ve nefsâniyetin mücâdelesine sahne olan bir harp sahası gibidir. Bu harpte takvânın fücûra gâlip gelebilmesi kişinin güzel bir mânevî terbiyeden geçmesine bağlıdır. Bunun içindir ki Rabbimiz insanlık tarihindeki en büyük insan terbiyecileri olan peygamberleri göndermiştir. İnsan hayatına rehberlik edecek olan ilâhî hakîkatlerin kendisine bildirilmesine ve hatırlatılmasına yaratılışı bakımından muhtaç olduğu içindir ki; "Din nasihattir." buyrulmuştur. (Müslim Îmân 95) Bütün peygamberler ve peygamber vârisi âlim ve ârif zâtlar tebliğ ve irşadlarıyla insanı maddî-mânevî kötülüklerden arındırarak onu ebedî hüsrâna uğramaktan kurtarmaya çalışmışlardır. İnsan ömründe bu nasihatlerin en fazla gerekli olduğu devir ise hiç şüphesiz ki "gençlik"tir. Zira gençlik nefsânî arzuların âdeta tuğyan hâlinde bulunduğu bir mevsimdir. Ayrıca hayata yön vermek için de en müsait dönem yine gençliktir. Bu gerçekten dolayı ecdâdımız; "Ağaç yaş iken eğilir." demişlerdir. Genç nesiller mensubu oldukları milletlerin âdeta istikbâlini gösteren bir ayna gibidir. Zira her devrin gençliği kendi karakterine uygun enerjisini harcayabileceği ayrı bir heyecan iklîminde yaşar. Yani her millet gençliğinin his ve fikir dünyasına göre şekil alır. Eğer bir millette gençler güçlerini mâneviyat ve fazîlet yolunda sarf ediyorlarsa o milletin istikbâli parlak demektir. Fakat bunun aksine gençlik bütün enerjisini nefsâniyete süflî arzulara ve kaba kuvvete râm ediyorsa târihî misâllerle sâbit olduğu gibi o milletin âkıbetı hezimettir. Doğuştan sosyal bir varlık olan insanoğlu hayatı boyunca çevresindeki bütün varlıkların ve hâdiselerin -müsbet veya menfî- tesir bombardımanı altındadır. Fakat -maalesef- günümüzde mânevî bir "fetret devri" yaşanmaktadır. Yani zamanımız insanları kuşatan şartlar bakımından onların temâyüllerini hakka hayra ve takvâya yönlendirmek yerine; daha çok şerre bâtıla ve nefsâniyete sürüklemektedir. Medya internet kötü arkadaşlar kapitalist ve materyalist sistemlerin egoizmi körükleyen telkinleri ve benzeri nice menfîlikler bilhassa şahsiyet ve karakterinin teşekkül devresinde bulunan gençliği derinden yaralamaktadır. Nitekim RTÜK tarafından verilen bir beyânatta çeşitli araştırmaların neticelerine temas edilerek gençlerin bir yıl zarfında ortalama 900 saati okulda 1200 saati ise TV başında geçirdiği ifâde edilmiştir. Maalesef mânevî boşluk içinde bırakılan gençler anne-babalarından ziyâde televizyonun menfî filmleri ve internetin zararlı sitelerinin çocuğu olmakta onlara tesir noktasında âilelerin biyolojik bağının neredeyse hiçbir hükmü kalmamaktadır. Yine gençlik çağın modalarının peşinde âdeta kumandası başkasının elinde bulunan bir robot gibi şuursuzca sürüklenmektedir. Bu ve benzeri tablolar karşısında anne-babaların feryatları da bir fayda vermemektedir. Yine yeterli ve doğru bir mânevî eğitim alamamış olan nice gençlerimiz tıpkı selde sürüklenen âvâre kütükler misâli tefekkürsüz mâneviyatsız ve aslından habersiz şekilde ziyan olup gitmektedir. Diğer bir ifâdeyle bu hâl pırıl pırıl menbâ sularının aslî mecrâsı değiştirildiği için çöllerde yok olması veya kirli sulara karışarak sâfiyetini kaybetmesine benzemektedir. Ülkemizde 1839 Tanzimat Fermânının îlânıyla başlayan İslâmdan uz