Tükendi
Gelince Haber VerKitabın dediği günler gelip çattı. Babasına dedim "Kopacaksa kopsun kıyamet; kalalım köyde gitmeyelim." Kaçtık da kurtulduk mu? şehrin çöplüğü köyden daha mı iyi sanki! "Gitmeyelim" dedim "askerlere de dağdakilere de katmayalım kendimizi." Dinletemedim... Komşular komşu köyler kurtuluşa atılır gibi kaçıyordu. "Burada barınamayız" dedi oğlumun babası "askerler rahat bıraksa dağdakiler bırakmaz." Asker donlular asker mi dağdakiler hangisi bilinmez olunca biz de bıraktık evimizi ekinimizi ekeneğimizi... Bahçedeki dallar yemişli kaldı. Köyün çeşmesi çeşmedeki yalak... Yalaktan sulanan azalmış hayvanlarımız... Tası tarağı toplayıp bir gün sabahın alaca karanlığında çıktık köyden. Geri dönüp bir kez olsun bakmadım ama ak-lımın ortasındaydı köy. Geldik buraya. Gelmeseydik! İki yıl oldu okula gidemedi yavrum. Köydeyken giderdi. Öğretmeni arkadaşları onu çok severdi. Başarılıydı. Okula gitmediği zamanlarda kuzularımızı güderdi kuzum. Akıllıydı çalışkandı geçimliydi... "Korkak!" der gülerdik severken. O gün yine akranlarından daha çok kağıt cam naylon toplamış. Kaç gündür doyasıya yıkanmadığını söyledi. Keşke hiç yıkanmasıydı. Kirlenen bir tek o muydu sanki? Kim-den daha kirliydi hangimizden? "Havalar da güzel" dedi "gölün suyu köpük köpük"... O "göl" deyince cız etti içim. Bildim. Ölecekti. Gitme demek istedim diyemedim. Aklım karıştı. "Gitme!" deseydim gitmezdi; beni çiğnediği olmamıştır kuzumun. Diyemedim deseydim gitmezdi ölmezdi. Öldü. Onu ben öldürdüm; asın beni...Gerçi tanımam çocuğu. Anasını babasını da tanımam. Yine de bu yöre köyleri benim sayıldığından... Bu yörede değneğimizi atlayan çıkmadı. Hangi partiye demişsek silme oy çıkarmışızdır. Dedem ne demişse öyle olmuş babam buraların mühürlü sultanı kitapsız peygamberi görülen tanrısıydı. Biz de... Devlet bizi devlet bilir. Evimizden elimizden hükümet adamı eksik olmaz. Otun bittiği toprak bizimdir otlayanlar da. Çobanlar... Çobanlar bizim çobanlarımız. Kaçağın her türünde hatırlıca payımız var. Bu kadim zamanlardan beri böyle... Bir Geylerin değiştiğini seziyordum. Binlerce yıldır değişmeyen şeylerin değişmekte olduğunu... Ama ne? O tam belli değil. Hayal gibi düş gibi... Kaçıyorsun adım atamıyorsun; uzanıyorsun tutamıyorsun. Kapalı bir yerdesin her yanında fırtına... Bir kımıldayabilsen uykunun ağırlığını sıyırıp atacaksın. Olmuyor. Yapışıp kalıyor. Uyanamıyor-sun... Önce uykularım kaçtı. Kapımın Gu kadar yıllık azapları onların veletleri bize akıl verir yol gösterir oldu. Ağızlardaki bütün dişler it dişi. Baktım olacak gibi değil sen de bir gözünü yum dedim kendime... Derken adımız "yavuz"a çıktı devlet gözünde. Paraya para demedim; yoksa geçmişimiz beş para etmeyecekti. İki başı bir tutmalıydım. Tuttum... Zaman zaman darda kalmadık mı kaldık. Yırttık ama kolay olmadı. Şimdilik paçayı sıyırdık gibi. Şimdilik... Kurtulduk sayılır. O çocuk ölümden kurtulamadı. İlmeğin son ucuydu. Öldü. Sanki gezden arpacıktan bakan benim gözümdü; teti-ğe çöken ben... Onu ben öldürdüm. Kimseler duymasın; kesin beni... Şeyh elinde kan olur mu demeyin. Elimize kan bulaşmaz bizim. Peki tırnak diplerinde katmerleşip kuruyan ne? Damla damla akan? Güldür onlar gül. Gülmeyin; daha şimdi topladım dikenler arasından. Bizim elimizin kızıllığı gülden... Ölümü taşıyan kan akışını sürdürür; kalmaz yerinde. Nerede bir kanlı ölüm varsa orada kırmızı bir gül açar. Bir bakarsın taş kesilir bir bakarsın akar ellere çıkar. Göz görmez kuytularda yuvalanır kalır da şaşırır insan... Bilirsiniz. Şeyh; verendir alandır bilendir bakmadan görebilendir. Şu kadar cumhuriyette bile devletin vekili Muhammed?in Bekir?i Tanrı?nın görünen gölgesi; kadim zamanlardan beri... Zaman akıyor dünya değişiyordu. Gördüm. Islak sabun kalıbına basmışım sanki. Korkmadım desem yalan olur. Korktum. Korktum ve düşündüm: Dünya akıyordu. Ben de değişmeliydim hiç değilse değişmiş.
Kitap ÖzellikleriBasım Yılı | 2014 |
Baskı | 1 |
Cilt Durumu | Karton Kapak |
Dil | Türkçe |
Ebat | 13,5 x 19,5 |
ISBN-10 | 6054989300 |
Kağıt Türü | Kitap Kağıdı |
Sayfa Sayısı | 120 |
Kitabın dediği günler gelip çattı. Babasına dedim "Kopacaksa kopsun kıyamet; kalalım köyde gitmeyelim." Kaçtık da kurtulduk mu? şehrin çöplüğü köyden daha mı iyi sanki! "Gitmeyelim" dedim "askerlere de dağdakilere de katmayalım kendimizi." Dinletemedim... Komşular komşu köyler kurtuluşa atılır gibi kaçıyordu. "Burada barınamayız" dedi oğlumun babası "askerler rahat bıraksa dağdakiler bırakmaz." Asker donlular asker mi dağdakiler hangisi bilinmez olunca biz de bıraktık evimizi ekinimizi ekeneğimizi... Bahçedeki dallar yemişli kaldı. Köyün çeşmesi çeşmedeki yalak... Yalaktan sulanan azalmış hayvanlarımız... Tası tarağı toplayıp bir gün sabahın alaca karanlığında çıktık köyden. Geri dönüp bir kez olsun bakmadım ama ak-lımın ortasındaydı köy. Geldik buraya. Gelmeseydik! İki yıl oldu okula gidemedi yavrum. Köydeyken giderdi. Öğretmeni arkadaşları onu çok severdi. Başarılıydı. Okula gitmediği zamanlarda kuzularımızı güderdi kuzum. Akıllıydı çalışkandı geçimliydi... "Korkak!" der gülerdik severken. O gün yine akranlarından daha çok kağıt cam naylon toplamış. Kaç gündür doyasıya yıkanmadığını söyledi. Keşke hiç yıkanmasıydı. Kirlenen bir tek o muydu sanki? Kim-den daha kirliydi hangimizden? "Havalar da güzel" dedi "gölün suyu köpük köpük"... O "göl" deyince cız etti içim. Bildim. Ölecekti. Gitme demek istedim diyemedim. Aklım karıştı. "Gitme!" deseydim gitmezdi; beni çiğnediği olmamıştır kuzumun. Diyemedim deseydim gitmezdi ölmezdi. Öldü. Onu ben öldürdüm; asın beni...Gerçi tanımam çocuğu. Anasını babasını da tanımam. Yine de bu yöre köyleri benim sayıldığından... Bu yörede değneğimizi atlayan çıkmadı. Hangi partiye demişsek silme oy çıkarmışızdır. Dedem ne demişse öyle olmuş babam buraların mühürlü sultanı kitapsız peygamberi görülen tanrısıydı. Biz de... Devlet bizi devlet bilir. Evimizden elimizden hükümet adamı eksik olmaz. Otun bittiği toprak bizimdir otlayanlar da. Çobanlar... Çobanlar bizim çobanlarımız. Kaçağın her türünde hatırlıca payımız var. Bu kadim zamanlardan beri böyle... Bir Geylerin değiştiğini seziyordum. Binlerce yıldır değişmeyen şeylerin değişmekte olduğunu... Ama ne? O tam belli değil. Hayal gibi düş gibi... Kaçıyorsun adım atamıyorsun; uzanıyorsun tutamıyorsun. Kapalı bir yerdesin her yanında fırtına... Bir kımıldayabilsen uykunun ağırlığını sıyırıp atacaksın. Olmuyor. Yapışıp kalıyor. Uyanamıyor-sun... Önce uykularım kaçtı. Kapımın Gu kadar yıllık azapları onların veletleri bize akıl verir yol gösterir oldu. Ağızlardaki bütün dişler it dişi. Baktım olacak gibi değil sen de bir gözünü yum dedim kendime... Derken adımız "yavuz"a çıktı devlet gözünde. Paraya para demedim; yoksa geçmişimiz beş para etmeyecekti. İki başı bir tutmalıydım. Tuttum... Zaman zaman darda kalmadık mı kaldık. Yırttık ama kolay olmadı. Şimdilik paçayı sıyırdık gibi. Şimdilik... Kurtulduk sayılır. O çocuk ölümden kurtulamadı. İlmeğin son ucuydu. Öldü. Sanki gezden arpacıktan bakan benim gözümdü; teti-ğe çöken ben... Onu ben öldürdüm. Kimseler duymasın; kesin beni... Şeyh elinde kan olur mu demeyin. Elimize kan bulaşmaz bizim. Peki tırnak diplerinde katmerleşip kuruyan ne? Damla damla akan? Güldür onlar gül. Gülmeyin; daha şimdi topladım dikenler arasından. Bizim elimizin kızıllığı gülden... Ölümü taşıyan kan akışını sürdürür; kalmaz yerinde. Nerede bir kanlı ölüm varsa orada kırmızı bir gül açar. Bir bakarsın taş kesilir bir bakarsın akar ellere çıkar. Göz görmez kuytularda yuvalanır kalır da şaşırır insan... Bilirsiniz. Şeyh; verendir alandır bilendir bakmadan görebilendir. Şu kadar cumhuriyette bile devletin vekili Muhammed?in Bekir?i Tanrı?nın görünen gölgesi; kadim zamanlardan beri... Zaman akıyor dünya değişiyordu. Gördüm. Islak sabun kalıbına basmışım sanki. Korkmadım desem yalan olur. Korktum. Korktum ve düşündüm: Dünya akıyordu. Ben de değişmeliydim hiç değilse değişmiş.
Kitap ÖzellikleriBasım Yılı | 2014 |
Baskı | 1 |
Cilt Durumu | Karton Kapak |
Dil | Türkçe |
Ebat | 13,5 x 19,5 |
ISBN-10 | 6054989300 |
Kağıt Türü | Kitap Kağıdı |
Sayfa Sayısı | 120 |