Tükendi
Gelince Haber VerTarih üzerine düşünmek ölmüş-gitmiş olanlarımızı yeniden aramıza taşıma işidir. Bu yolla tarihe sahip çıkma girişimidir. Bunu sağlıklı yapamazsak ölmüş-gitmiş kimi alçakların "oyuncağı" olabiliriz; çünkü tarih yalnızca dürüstlerin değil alçakların da tarihidir ortak tarihtir ya da tarih içinde tarihtir. Eksikliği yaşam "bağışlamaz" "boşluk" da tanımaz; ne olup ne bitiyor demeye fırsat bulamadan tarih "egemenin hizmeti"ne girer ya da bizler bu tarihin "hizmetçisi" oluruz. Böylesi bir son yakalandığında "ölüler yaşayanları bir bir gömmeye" başlar. Yaşamın geleceğine egemen olmak istiyorsak "zamanı yutmak" kendimize egemen olmak istiyorsak "yutulan zamanı gözlemek durumundayız. Geçmiş olayların tarihsel özelliği ancak "geleceğe" katkıları ortaya çıktığında tam olarak anlaşılabilir: Aradan altıyüz yıla yakın süre geçti tam anlamıyla "gelecek zaman"da sayılırız; bilmek için "yeterli zaman" geçmiştir. Kaynaklar boş bir evde duran "hayaletler" gibidir; tarihle sulanabilirse sulanıp canlandırılabilirse "hayalet" olmaktan çıkıp aramıza katılabilirler. Hayaletlerin aramıza katılması "geçmişimizle çiftleşmek" anlamına gelir ki "doğum" kaçınılmazdır. Bizler Şeyh Bedreddini Nazım Hikmet'in "Şeyh Bedreddin Destanı"ndan öğrendik: Nazım Hikmet isyanın geçtiği tarih kesitine koğuşun demir parmaklıklarına yanaşan ve Tornacı Şefik'in gömleğini giyen Börklüce Mustafa'nın dervişlerinden birinin "ruhu" ile yolculuk etmişti. Biz ise Bedreddin'in kavga düşünce dünyasına "yaşamın sonuncu kaynağı olduğuna inanılan ve canı taşıdığı kabul edilen" ondan bize ulaşan tek "kanıt" durumunda bulunan "kemikleri" ile seyahat edeceğiz. Kemiklerden oluşan "iskelet" geriye taşındığında "bin bir can edinir bin bir dona bürünür"; geçmişin orasında-burasında "bedensiz dolaşan ve beden beden" diye çığrışan Bedreddin müridlerini "uçurup" aramıza taşıyıverir. Bu aslında "söze gelmek sözle gelmek" yeni bedenlerde "yorumlanmak" yani "davranışa dönüşmek" bu yolla geleceğe taşınıp "ölümsüzleşmek ölmeden evvel ölmek ya da yaşarken dirilmek" demektir. Nazım Hikmet'in Şeyh Bedreddin Destanı'nın sonuna eklediği Ahmed'in öyküsü bu tasarıma çarpıcı bir örnektir. Ahmed'in dedesi ile muhabbet eden erenler tok ve kararlı bir sesle şöyle der:-"İsa peygamberin ölüsü etiyle kemiğiyle sakalıyla dirilecekmiş. Bu yalandır. Bedreddin'in ölüsü kemiksiz sakalsız bıyıksız gözün bakışı dilin sözü göğsün soluğu gibi dirilecek. Bunu bilirim işte".. Bedreddin yine gelecek diyorsak sözü bakışı soluğu bizim aramızdan çıkıp gelecektir diyoruz.....ve yazarken Simavneli "Teshil"iniTorlak Kemalle Mustafaöptülerşeyhlerinin elini.Al atların kolanını sıktılar.Ve İznik kapısındandizlerinde çırılçıplak bir kılıçheybelerinde el yazma bir kitapla çıktılar...Kitaplarının adı:"Varidat"dı.Nâzım Hikmet
Kitap ÖzellikleriBasım Yılı | 2010 |
Baskı | 3 |
Cilt Durumu | Karton Kapak |
Dil | Türkçe |
Ebat | 13,5 x 19,5 |
ISBN-10 | 9758612390 |
Kağıt Türü | Kitap Kağıdı |
Sayfa Sayısı | 307 |
Tarih üzerine düşünmek ölmüş-gitmiş olanlarımızı yeniden aramıza taşıma işidir. Bu yolla tarihe sahip çıkma girişimidir. Bunu sağlıklı yapamazsak ölmüş-gitmiş kimi alçakların "oyuncağı" olabiliriz; çünkü tarih yalnızca dürüstlerin değil alçakların da tarihidir ortak tarihtir ya da tarih içinde tarihtir. Eksikliği yaşam "bağışlamaz" "boşluk" da tanımaz; ne olup ne bitiyor demeye fırsat bulamadan tarih "egemenin hizmeti"ne girer ya da bizler bu tarihin "hizmetçisi" oluruz. Böylesi bir son yakalandığında "ölüler yaşayanları bir bir gömmeye" başlar. Yaşamın geleceğine egemen olmak istiyorsak "zamanı yutmak" kendimize egemen olmak istiyorsak "yutulan zamanı gözlemek durumundayız. Geçmiş olayların tarihsel özelliği ancak "geleceğe" katkıları ortaya çıktığında tam olarak anlaşılabilir: Aradan altıyüz yıla yakın süre geçti tam anlamıyla "gelecek zaman"da sayılırız; bilmek için "yeterli zaman" geçmiştir. Kaynaklar boş bir evde duran "hayaletler" gibidir; tarihle sulanabilirse sulanıp canlandırılabilirse "hayalet" olmaktan çıkıp aramıza katılabilirler. Hayaletlerin aramıza katılması "geçmişimizle çiftleşmek" anlamına gelir ki "doğum" kaçınılmazdır. Bizler Şeyh Bedreddini Nazım Hikmet'in "Şeyh Bedreddin Destanı"ndan öğrendik: Nazım Hikmet isyanın geçtiği tarih kesitine koğuşun demir parmaklıklarına yanaşan ve Tornacı Şefik'in gömleğini giyen Börklüce Mustafa'nın dervişlerinden birinin "ruhu" ile yolculuk etmişti. Biz ise Bedreddin'in kavga düşünce dünyasına "yaşamın sonuncu kaynağı olduğuna inanılan ve canı taşıdığı kabul edilen" ondan bize ulaşan tek "kanıt" durumunda bulunan "kemikleri" ile seyahat edeceğiz. Kemiklerden oluşan "iskelet" geriye taşındığında "bin bir can edinir bin bir dona bürünür"; geçmişin orasında-burasında "bedensiz dolaşan ve beden beden" diye çığrışan Bedreddin müridlerini "uçurup" aramıza taşıyıverir. Bu aslında "söze gelmek sözle gelmek" yeni bedenlerde "yorumlanmak" yani "davranışa dönüşmek" bu yolla geleceğe taşınıp "ölümsüzleşmek ölmeden evvel ölmek ya da yaşarken dirilmek" demektir. Nazım Hikmet'in Şeyh Bedreddin Destanı'nın sonuna eklediği Ahmed'in öyküsü bu tasarıma çarpıcı bir örnektir. Ahmed'in dedesi ile muhabbet eden erenler tok ve kararlı bir sesle şöyle der:-"İsa peygamberin ölüsü etiyle kemiğiyle sakalıyla dirilecekmiş. Bu yalandır. Bedreddin'in ölüsü kemiksiz sakalsız bıyıksız gözün bakışı dilin sözü göğsün soluğu gibi dirilecek. Bunu bilirim işte".. Bedreddin yine gelecek diyorsak sözü bakışı soluğu bizim aramızdan çıkıp gelecektir diyoruz.....ve yazarken Simavneli "Teshil"iniTorlak Kemalle Mustafaöptülerşeyhlerinin elini.Al atların kolanını sıktılar.Ve İznik kapısındandizlerinde çırılçıplak bir kılıçheybelerinde el yazma bir kitapla çıktılar...Kitaplarının adı:"Varidat"dı.Nâzım Hikmet
Kitap ÖzellikleriBasım Yılı | 2010 |
Baskı | 3 |
Cilt Durumu | Karton Kapak |
Dil | Türkçe |
Ebat | 13,5 x 19,5 |
ISBN-10 | 9758612390 |
Kağıt Türü | Kitap Kağıdı |
Sayfa Sayısı | 307 |