Bağdat’ta doğdu. Babanzâdeler’den Mustafa Zihni Paşa’nın oğludur. Galatasaray Sultânîsi ve Mülkiye Mektebi’nde tahsil görmüştür. Belli bir dönem Hariciye Nezâreti Tercüme Kalemi’nde görev yaptıktan sonra Maarif Nezâreti Yüksek Tedrisat müdürlüğüne getirildi. Galatasaray Sultânîsi’nde Arapça ders verdi ve Maarif Nezâreti Telif ve Tercüme Odası üyeliği yapmıştır. Sonrasında Dârülfünun Edebiyat Fakültesi’nde felsefe, mantık, ruhiyat ve ahlâk dersleri vermeye başladı; bu görevini Dârülfünun’un kaldırılana kadar sürekli olarak yaptı. Bu dönemde üniversite yeniden kurulurken açıkta kaldı.
Ahmed Naim İstanbul’da 13 Ağustos 1934 Pazartesi günü öğle namazının ikinci rek‘atında secdede iken hayatını kaybetmiştir. Mehmed Âkif, “Naim’in ölüm haberi üzerime dağ gibi yıkıldı” diyerek üzüntüsünü dile getirirken onun kaybının büyüklüğüne de değinmiş oluyordu. Kabri Edirnekapı Mezarlığı’nda, dostu olan Mehmed Âkif Ersoy’un mezarının yanındadır.
Arapça, Farsça ve Fransızca’yı çok iyi bilen, Doğu ve Batı kültürünü tam olarak özümsemiş olan Ahmed Naim, Arap edebiyatından seçtiği parçaların tercümelerini Servet-i Fünûn dergisinde “Bedâyiu’l-Arab” başlığıyla dile getirerek yazı hayatına başlamıştır. Edebiyat ve mûsiki dostu, Garp ilminin âşığı, ancak maddeciliğin amansız düşmanı bir felsefe âlimi idi. Çok fazla eser veren bir yazar değildi fakat yazacağı konuyu Doğu ve Batı kaynaklarından inceledikten sonra yazardı. Taklitçi bir mütercim değildi, tenkit ve tercihler yapan bir düşünürdü. Genellikle tercümelerinde terimlerin tam karşılığını bulmak amacıyla büyük bir özen göstermiştir. Ayrıca hadis okutmanın ıslaha muhtaç olduğunu ortaya koymuştur. Türk dilinin istiklâlinin korunmasına yönelik yazılar yazmıştır; ilmî terimlere dokunulmadan Türkçe’nin arındırılmasını ve dilin sadeleştirilmesini savunmuştur.
Bağdat’ta doğdu. Babanzâdeler’den Mustafa Zihni Paşa’nın oğludur. Galatasaray Sultânîsi ve Mülkiye Mektebi’nde tahsil görmüştür. Belli bir dönem Hariciye Nezâreti Tercüme Kalemi’nde görev yaptıktan sonra Maarif Nezâreti Yüksek Tedrisat müdürlüğüne getirildi. Galatasaray Sultânîsi’nde Arapça ders verdi ve Maarif Nezâreti Telif ve Tercüme Odası üyeliği yapmıştır. Sonrasında Dârülfünun Edebiyat Fakültesi’nde felsefe, mantık, ruhiyat ve ahlâk dersleri vermeye başladı; bu görevini Dârülfünun’un kaldırılana kadar sürekli olarak yaptı. Bu dönemde üniversite yeniden kurulurken açıkta kaldı.
Ahmed Naim İstanbul’da 13 Ağustos 1934 Pazartesi günü öğle namazının ikinci rek‘atında secdede iken hayatını kaybetmiştir. Mehmed Âkif, “Naim’in ölüm haberi üzerime dağ gibi yıkıldı” diyerek üzüntüsünü dile getirirken onun kaybının büyüklüğüne de değinmiş oluyordu. Kabri Edirnekapı Mezarlığı’nda, dostu olan Mehmed Âkif Ersoy’un mezarının yanındadır.
Arapça, Farsça ve Fransızca’yı çok iyi bilen, Doğu ve Batı kültürünü tam olarak özümsemiş olan Ahmed Naim, Arap edebiyatından seçtiği parçaların tercümelerini Servet-i Fünûn dergisinde “Bedâyiu’l-Arab” başlığıyla dile getirerek yazı hayatına başlamıştır. Edebiyat ve mûsiki dostu, Garp ilminin âşığı, ancak maddeciliğin amansız düşmanı bir felsefe âlimi idi. Çok fazla eser veren bir yazar değildi fakat yazacağı konuyu Doğu ve Batı kaynaklarından inceledikten sonra yazardı. Taklitçi bir mütercim değildi, tenkit ve tercihler yapan bir düşünürdü. Genellikle tercümelerinde terimlerin tam karşılığını bulmak amacıyla büyük bir özen göstermiştir. Ayrıca hadis okutmanın ıslaha muhtaç olduğunu ortaya koymuştur. Türk dilinin istiklâlinin korunmasına yönelik yazılar yazmıştır; ilmî terimlere dokunulmadan Türkçe’nin arındırılmasını ve dilin sadeleştirilmesini savunmuştur.